Bir Bornova Hikayesi....
Yaşar Eyice yazdı...
Bazı özdeyişleri severiz...
Örneğin;
‘Vazgeçenler hiç kazanamaz,
Kazananlar ise hiç vazgeçmez!’ gibi...
Bugünkü konum;
Bornova Bamyası!
Eskiler söylerdi:
Bornova’nın bamyası, Kale’nin (Kadifekale) baklası, Balçova’nın domatı! (Domatesi)
Biliyorsunuz;
Biz İzmirliler domatese ‘domat’ deriz..
Ayçiçeğine ‘çiğdem’ dediğimiz gibi...
Şimdi ne Bornova’nın İzmir’i doyuracak ovası, ne de Kale’deki tarlalar, ne de Balçova’daki bahçeler kaldı...
Binalar yani beton aldı geleceğimizi ilgilendiren bu verimli toprakları...
Yeni yeni aklımıza geliyor, önemi...
Tamamı, bir kilogram bile etmeyen şu Korona denilen virüs varya, dünyayı titretmeye başladığından bu yana...
Her gün ‘Ne yiyeceğiz?’ diyoruz...
BORNOVALI ÜRETİCİLER BAŞKAN İDUĞ İLE... |
Bornova Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ Bornova’nın köylerini yani şimdi ‘mahalle’ sayılan yerleri gezdiğini dile getirdi ve ‘Bu tohumlar Bornova Bamyası’nı geleceğe taşıyacak!’ açıklamasını yaptı.
Yani; Başkan İduğ, şu anda tüm CHP’li belediyelerin yaptıkları çalışmalar ve açıklamalar gibi, ‘Tarımsal değerlerimize sahip çıkıyoruz’ dedi.
Bornova Belediyesi, Pınarbaşı’ndaki 1 dönümlük arazide tohumluk Bornova Bamyası ekimi gerçekleştirdi.
4 ay sonra hasadına başlanacak bamyaların tohumları ücretsiz olarak yerel üreticiye dağıtılacak.
Bornova Bamyası’nın dünyaca bilinen Bornova Misket Üzümü gibi birlikte ilçenin en önemli tarımsal değerlerinden olduğuna dikkat çeken Bornova Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ, bu değerleri ön plana çıkarmak için önemli çalışmalar yaptıklarını belirterek, Bornova Bamyası’nın tohumluk üretimini yapıp, çiftçilere ücretsiz vereceklerini söyledi.
BORNOVA MİSKET ÜZÜMÜ YETİŞTİRECEK BAĞ |
Koronavirüs salgını sürecinde doğal çevrenin korunması ve tarımsal üretimin öneminin bir kez daha anlaşıldığını vurgulayan Başkan İduğ, ‘Bornova Misket Üzümü’ne coğrafi işaret almak için yaptığımız başvuruda son aşamaya geldik.
Bornova Misketi’ni anavatanında daha yüksek kalitede üretmek ve rekoltesini arttırmak amacıyla Kayadibi Mahallesi’nde 11 dönümlük yeni bağ oluşturuyoruz.
Misket Üzümü gibi bamya da uluslararası bir çeşittir.
Bu tarımsal değerimizi de yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. Elde ettiğimiz tohumları çiftçimize dağıtacağız’ dedi.
Bu arada;
Dünya literatüründe ismi ‘Bornova Misket Üzümü’ olarak geçen üzüm ile lezzetiyle tüm Türkiye’de tanınan Bornova Bamyası’na coğrafi işaret tescili almak için çalışmalar hızlandı.
2012 yılından bu yana her yıl 10 kilogram civarında Bornova Bamyası tohumunu üretip dağıtan Bornova Belediyesi, Çamiçi Mahallesi’ndeki 5.5 dönümlük bağda misket üzümü yetiştiriyor.
2017 ve 2018 yıllarında üreticilere 1500 adet aşılı Bornova Misket Üzümü fidanı dağıtıldı.
Hatırlayan olacaktır:
ALTIN DEĞERİNDE BORNOVA BAMYASI YERLİ TOHUMU |
Bornova Belediyesi, tarımsal üretimi desteklemek için pek çok alanda çalışmalar yapıyor.
Büyükpark’ta Tohum Takas Şenliği’nin ikincisini yaparak gelenekselleştirme kararı alan Bornova Belediyesi, İncirliova, Seferihisar ve Bafra’da düzenlenen tohum takas şenliklerinde Bornova Bamyası tohumlarının dağıtılmasını sağladı.
*- Etem Pekin ile...
Bornova’da;
Çok yıllar önce, 1950 hatta daha önce Belediye Başkanlığı yapan Etem Pekin ile Abdullah Güreşçi belki de İzmir’in ilk sanayicilerindendi.
Bornova’da ‘Bornova’ adı altında konserve fabrikasını kurdular.
Sonra Etem Pekin bey ayrıldı ve kendi soyadı ile Çınarlı’da ‘Pekin Konserve Fabrikasını’ kurdu...
Bornova Konserve Fabrikasın ise daha geçen yıllara kadar Bornova Atatürk Mahallesi yakınındaki Kayadibi köyündeki küçük imalathanesinde Ömer Güreşçi ile eşi ressam Ayten Güreşçi sürdürüyordu.
Sanıyorum dağıtımını da yine Ressam Kızı Asuman Güreşçi yapıyordu.
Geçenlerde Asuman Hanım kullandıkları araçları facede paylaşmıştı...
Küçük ve çok değerli olan Bornova bamyasının yerini iri bamyalar aldı...
Yani Bornova bamyası son zamanlarda ‘altın’ kadar önemli ve pahalı idi...
Bu arada Feyziye Hanımı da rahmetle anmak lazım...
Feyziye Kocaoğlu şu anda Ege Üniversitesi Hastanesi olan büyük alandaki çiftliği ile Mustafa İnce’nin (Mustabey) Salhana ve Bayraklı taraflarındaki bağlarında elde edilen üzümleri Bornova eski Hükümet Konağı ve Adliye binasının hemen yanındaki fabrikalarında ‘Şarap imalında’ kullanıyorlardı.
Tabii ki bu tarihi binalar da artık yok!
Bilen hatırlayan da...
*- Bornova’da süreklilik...
Bornova bağlarında misket gibi, çavuş üzümü de, çekirdekli çekirdeksiz üzüm de, yani her çeşidi yetişiyordu.
O kadar verimli idi...
Aynı şekilde bamyası da...
Belki bir gün ‘kadı’ şeftalisini ve özelliklerini de anlatırım...
CHP İzmir Milletvekili Ziraatçı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır Bornova Belediye Başkanlığı zamanında, dünyada sadece Bornova ile Fransa’nın bir kentinde yetişen Misket üzümünün canlandırılması için büyük emek harcamıştı.
Şimdi bu çalışmalar o günden bu yana sürdürülüyor.
Yani yarıda bırakılmadı...
Atilla Olgun da, Mustafa İduğ da sahiplendi...
Devlette, hizmette sürekliliği gösterdiler.
Ben de bir anımsatma yapayım:
Bornova’da ‘Bağ buzumu şenlikleri’ önce Kolej yolu üzerinde (Önce Ege Koleji sonra Bornova Maarif Koleji – bugün ise Bornova Anadolu Lisesi yolunda) daha doğrusu şu anda Ege Üniversitesi Yurtlarının karşı alanındaki bağların arasında, daha sonra ise şu andaki metronun karşısındaki Bilgisiyar Mühendisliği ve kütüphanınin bulunduğu eski rektörlük, tıp ve ziraat fakültelerinin bahçesinde yapılıyordu.
Tabii ki üniversite rektörklüğü ile ziraat fakültesi düzenliyordu.
Şimdiki AKP’li eski milletvekili Rektör ise kampüsteki camii inşaatı ile ilgileniyor, bakanları inşaat sırasında yapımına götürüyordu.
Yani kendisi de ziraaçı o*-lmasına rağmen CHP’li belediye ile işbirliği yapıp, eski günleri anımsatan, ‘Bağbozumu şenlikleri’ nin canlandırılması gibi çalışması yok...
Yazı yine uzadı...
Ama yeri gelmişken, sizi eski İzmir ve Bornova günlerine götürmeden bırakmayacağım...
İşte tarihten bir yaprak, Altan Altın’ın kaleminden:
*- Bir Bornova hikâyesi!
Birinci Dünya savaşı yıllarıydı..
Hollandalı Baron Von Heemstra bugün Menderes adıyla bilinen Cumaovası’nda büyük ve zengin bir çiftlik sahibiydi…
Şaşaalı ve ayrıcalıklı bir hayatı vardı…
Çerkez Ethem ve adamları bu zengin adamın büyük çiftliğine göz koymuştu…
1913 ve 1918 yılları arasında İzmir Valiliği görevini yürüten Vali Rahmi Bey, Çerkez Ethem ve adamlarının Baron Von Heemstra’nın çiftliğini basarak haraç alacağı istihbaratını almış ve jandarmaları çiftliğe göndererek baskına engel olarak Çerkez Ethem’in adamlarına bir güzel dayak attırmıştı…
*- O günde...
Rahmi Bey’in Valilik görevi 1918 yılına kadar sürdü. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Rahmi Bey 24 Ekim 1918 tarihinde görevden alındı ve partinin öteki önde gelenleriyle beraber tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldı, İstanbul’un işgalinden sonra da İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü.
*- Anılardan...
Çerkez Ethem Cumaovası’nda yaşadığı, onurunu çok zedeleyen olayı unutmamıştı…
İstanbul’da tutuklu olan Rahmi Bey’den intikam almak zorundaydı ve intikamın yolunu hadiseden birkaç sene sonra buldu:
Valinin Bornova’daki İngiliz okuluna giden sekiz yaşındaki oğlu Alp’i kaçırmak…
Vali Rahmi Bey’in oğlu Alp Aslan olayın yaşandığı 12 Şubat 1919 gününü yıllar sonra Tempo Dergisi’ne verdiği röportajda şu cümlelerle anlatmıştı.
‘Ben Bornova'da mektebe gidiyordum.
Mektebin yakınında bir mezarlık vardı.
Park yapılmaya karar verilmişti (Bugün orayı Bornova Büyük Park olarak biliyoruz).
Daha 8-9 yaşlarındaydım.
Önünde Manisa yoluna ayrılan bir kavşak vardır.
Orada bir payton duruyordu (Büyük Park’ın kemerli kapısının önü).
Ben de mektepten çıktım.
Arkadaşlarımdan ayrıldım tam mezarlıktan geçiyordum.
Paytondan başında kalpaklı, pardösülü iri yarı yakışıklı biri indi, hiç benimle ilgilenmiyor gibiydi.
Tam yanımdan geçerken kolumdan yakaladı.
İsmimi sordu, söyledim.
Tedirgin olmuştum.
‘Baban seni istiyor, seni ona götüreceğim’ dedi.
Babamın İstanbul'da olduğunu biliyordum
Ama tevkif edildiğinden haberim yoktu.
Ben de babamın İstanbul'da olduğunu söyledim.
‘Annem bekliyor gelemem!’ dedim.
Beni yakaladı, paytonun içine koydu.
Daha koyar koymaz paytonun öteki kapısından atlayıp kaçmaya çalıştım ama içerideki iki kişi beni yakaladı...’
*- Fidye...
Jandarma hemen peşlerine takılmıştı ama 23 gün süren çatışma ve kovalamacanın ardından küçük Alp ile birlikte Çerkez Ethem ve adamları izlerini kaybettirip Bozdağ eteklerinde bir eve saklandılar.
Oradan yazdıkları bir mektupla 53 bin Reşat altını fidye istediler
Rahmi Bey’in fidyeyi bulmaktan başka çaresi yoktu, ama Bekirağa zindanında tutuklu olması sebebiyle yapabileceği bir şey de yoktu… Çare olarak akrabaları ve arkadaşlarını İzmir’e gönderdi ve nesi var nesi yoksa sattırdı…
Vali Bey nesi var nesi yoksa sattırmıştı ama toplanan para, 53 bin lira fidyenin yanında komik bir miktardı…
*- İzmirli dün ne ise bugün de aynı...
Bunun üzerine İzmir’de büyük bir kampanya başlatıldı…
Hemen sokak başlarına yardım sandıkları kuruldu.
İzmirliler çok sevdikleri Vali Rahmi Bey’in oğlunu kurtarmak için tek vücut olmuşlardı ama fidye miktarı öyle büyüktü ki toplanan para istenen miktarın ancak üçte biri kadardı…
Geri Kalan meblağı ise Rahmi Bey’in Alanyalızade Mahmut ve Nazmi Topçuoğlu adlı iki arkadaşıyla Bornova’da yaşayan yardımsever insan Henri Giraud karşıladı.
Henri Giraud, 21 Ocak 2016 tarihinde vefat eden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un eşi Caroline Giraud Koç’un büyük dedesidir.
*- Hüzün mü sevinç mi?
Dönemin parasıyla çok büyük bir miktar olan 53 bin Reşat Altını Çerkez Ethem’e ödendi ve Vali Rahmi Bey’in oğlu Alpaslan 6 Mart Salı Günü serbest bırakıldı ve bir refakatçi nezaretinde Salihli’deki bir çiftliğe bırakıldı.
Alpaslan Salihli’den Bornova’daki eve getirildiğinde, anne Nimet hanım bir ütü tahtasının üzerinde uyuyordu.
8 yaşındaki küçük Alpaslan’ı kurtarmak amacıyla ne var ne yoksa satıldığı için sadece dört duvar kalan bu ev, Alpaslan Bornova’da okuduğu için ailenin bir dönem kaldığı, Bornova’ya geldiğinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de önünde fotoğraf çektirdiği, bugün Subay Ordu Evi olarak kullanılan Davy Köşkü’dür.
*- Devamı...
Çerkes Ethem’in haraç almak istediği çiftliğin Hollandalı sahibi Baron Von Heemstra Birinci dünya Savaşı’nın ardından karısı, bir oğlu ve üç kızını da alarak Hollanda’ya geri döndü…
Baron’un ortanca kızı Ella başarısız bie ilk evlilikten sonra İngiliz bir bankerle evlendi.
1929’da bir kızları oldu…
Kısaca ‘Edda’ diye çağırdıkları bu kızın tam adı Edda Kathleen van Heemstra Hepburn- Ruston’du.
Ama biz O’nu ‘Tiffany’de Kahvaltı’, ‘My fair Lady’ ve ‘Roma Tatili’ filmlerindeki unutulmaz rolleriyle ‘AUDREY HEPBURN’ olarak tanıdık…
Film senaryosu gibi yaşanmış bir hikâye, değil mi?
Yeter ki kulak verin.
İzmir’in anlatacak daha çok hikâyeleri var...
Ama nedense İzmirli yöneticiler, daha doğrusu atanmışların bunlardan haberi yok...
Onlar için hep İstanbul rüyası vardır, aynen Ameri Rüyası gibi...
Amerika rüyası da hülyası da bitti...
Bakalım bizim yönetici taifesinin İstanbul hayali ne zaman bitecek ve özüne dönecek...
Bir de unutmamak gerekir;
Mevlana’nın dediği gibi;
Siz ne anlatırsanız anlatın, insanlar sözlerinizi anlayabilecekleri miktarda, anlamak istedikleri ölçüde ve kendi ihtiyaçlarının karşılığı kadarıyla anlayacaklardır...
Karşınızdakilerin ihtiyaçlarını, ilgilerini, algılama düzeylerini ölçüp biçmeden ne söyleseniz boştur...
Biz yazıyoruz, anlatıyoruz, araştırıyoruz...
Sonuç mu, kendi kendimizi tatmin ediyoruz o kadar....