Gençler Bilse, İhtiyarlar Yapabilse...
Artun Sucuoğlu yazdı...
Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı.(Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.) Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.
Gaz Ocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gaz ocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi. Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı. Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı. Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi. Okul kapısında ayva şam tatlısı, macun şeker, susamlı şeker, pamuk helva, kestane satılırdı. 10 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı alırdık.
Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı!
Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırılır, bize verilmezdi! Biz ona o bize bakardık. İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. İki kafa gezerdik!
Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız Pazar akşamları kolalanırdı. Genellikle herkes Pazar günleri yıkanırdı! Banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır, çamaşırlar yıkanırdı.
Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı. Sokaklardan yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci, sülükçü(!) geçerdi. 25 kuruşa bisiklet kiralar, “şans kader kısmet, talih niyet 5 kuruş” diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine fareli köyün kavalcısı gibi takılırdık.
Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapalı tutulurdu. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkışılır, hayat geçirilirdi. Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı. Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı’ya herkes hayrandı.
İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi. Aşı olunacağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı.
Okulda Kürt, Türk, Ermeni, Yahudi,köylü şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi. Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak, geleneklerimize aykırı ve ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.
Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmekte ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi. Dondurma Mayıs sonunda çıkar, annem Temmuz’a kadar izin vermezdi. Erkek çocuklar misket, kuka, bezden yapılmış topla futbol oynarlar, kızlar daha çok ip atlarlardı. Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun saklambaç ve yedi adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan dalya ve diğer adıyla dombik oyunu idi.
Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi.
Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takarlardı. Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi. Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak bize sorulursa yanıtlardık. Canımız çok istediği halde çoğunlukla da red ederdik.
Defter- kitap kaplama kağıtları ya kırmızı yada mavi olurdu. Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.
Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek, “bu bir teklif değil” bir kararın iletilmesi demekti. Bu soruya hayır demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs.) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi.
Geçmişten, geçen günlerden derlediğimiz ikinci yazım bu. Fırsat buldukça bu tür yazılara zaman zaman yer vermek istiyorum. Ne demişler: “Gençler bilse, ihtiyarlar yapabilse''….
Hepinize iyi hafta sonları.