KARABURUN'daki son mecliste, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Gökhan Turamanlar tarihi çağrısı iz bıraktı
KARABURUN'DA 'TURAMANLAR' MANİFESTOSU
Karaburun Belediye Meclisi 2019-2024 dönemi son Meclis Toplantısı’nı Karaburun Belediyesi Nergis Kafe’de gerçekleştirdi. Toplantı ardından İncirlikoy’daki yemekte Meclis üyelerine teşekkür ve anı plaketlerini Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan sundu.
Meclis Toplantısına AK Parti Grup Başkan Vekili Av. Gökhan Turamanlar’ın Karaburun’a ilişkin hayat kesitlerinden anılarına yer verdiği, manifesto niteliğinde, hemşehrilerine yönelik, kentin korunması ve yerel seçimlerde Yarımada’nın geleceğine sahip çıkma çağrısı damga vurdu. Aslında siyasetin değil, kirlenmiş insanların yaptığı siyasetin kötü olduğunu ifade eden Turamanlar, ortalıkta “başarısız memuriyet hayatında öne geçmek için siyasi iktidar yanında duruyormuş gibi yapan kapasitesizleri; Fethullahçı taktiklerle rakiplerini alaşağı etmeye kalkanları, hudutsuz palavralarla insanları kandırmaya çalışanları, siyaseti mekanlarda masa masa dolaşarak konsomasyon yapmak olduğunu zannedenleri gördük, göreceğiz. Kaybetsek de bir iyilik yolunda gidelim ve kötülüğü savalım” dedi.
Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, 5 yıl boyunca Karaburun için mesai harcayan her siyasi partiden meclis üyelerine hemşehrileri adına teşekkür ettiğini söyledi. Karaburun Belediyesi’nde 2019-2024 Dönemi Belediye Meclisini oluşturan üyelerin son toplantısında, parti gruplarının birlik mesajları ve helalleşme söylemleri ana gündem oldu. Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, Raife Karabatak, Sercan Sefer Çiğdemoğlu, Alaaddin Aşut, Erkut Yılmaz, Murat Gül, Doğan Özuslu (CHP); Gökhan Turamanlar, Kadir Kaan Biroğul, Yasemin Aytaç Toplantıya AK Parti Grup Başkanı Gökhan Turamanlar, Yasemin Aytaç (AK Parti); Mehmet Çoker (MHP), Alpaslan Bilen (Bağımsız) gibi isimlerden oluşan Karaburun Belediye Meclisi, güzel mesajlarla bir dönemi kapattı. Son Meclis toplantısına AK Parti Grup Başkan Vekili Gökhan Turamanlar’ın konuşması damga vurdu. Turamanlar şunları söyledi:
“ESKİ YOLU, YOL VERGİSİ ÖDEMEYEMEYEN
DEDELERİMİZ KAZMAYLA KÜREKLE YAPTI”
“Çocukluk çağında kendini bilemeye başladığı 70li yıllar ortasından itibaren bir memur ailesi olarak Anadolu’nun neresinde olursak olalım her fırsatta geldiğimiz yer, memleketimiz Karaburun’du. Bayramlar, sömestre ve yaz tatilleri, bizim için Karaburun demekti. İzmir’de Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nın henüz yapılmadığı yıllarda, arabayla Mithatpaşa Caddesi’nden neredeyse Kilizman’a kadar, dura kalka gidişimiz, arka koltukta başımı göğe çevirdiğimde gördüğüm ve taşrada henüz pek olmayan çok katlı apartmanlar, Büyükşehirden çıkarken yine alışık olmadığımız yine deniz kenarındaki müstakil evler, sonra yılan gibi kıvrıla kıvrıla bir rivayete göre 303 adet olduğu söylenen, virajlı ve dar bir yoldan gelirdik buraya. Tüm yol boyunca arabamızın teybinde çalan Türk Sanat Müziği eşliğinde dünyayı, ülkeyi, bir şehri ve ait olduğumuz bu toprakları algılamaya çalışan bir çocuktum o zamanlar. Evvelce bu virajlı yolları, fakirlikten yol vergisini ödeyemeyen, bu yüzden de yapımında bedenen çalışarak devlete ödemek zorunda kalan dedelerimiz yapmış. Benim dedemin anlattığına göre, Eski Deve Kervan Yolu’nu genişletmişler. Her gün ve senelerce, kazma kürekle…”
“KARABURUN, İKİ BAKKAL BİR FURUN
ARPA EKMEĞİ YİYE YİYE NE AĞIZ KALDI NE BURUN”
“Çocukluk yıllarımın Karaburun’u, gazetelerde, dergilerde, radyo ya da televizyonda hiç bahsedilen bir yer değildi. Sadece istenmeyen bir tayin yeri olarak bilinirdi. Yolu hasbelkader buralara düşmüş bir kişiye rastladığınızda, hep (Karaburun Karaburun, iki bakkal bir fürun; arpa ekmeği yiye yiye ne ağız kaldı ne burun) tekerlemesi ile başlardı söze. Ama bizim için öyle miydi? Sığındığımız bir korunaktı burası. Hiç bilinmeyen, hiç değişmeyen. Büyükada yastığımız, Akdağ ise yorganımızdı. Biz nerede olursak olalım, nereye gidersek gidelim; memleketimizin hep burada, yerinde olduğunu, kimsenin ona dokunmadığını, sonsuza kadar da bakir kalacağını düşünürdük. Bu da bize büyük bir huzur verirdi. 70’li, 80’li yılların Karaburun İskelesi denince ilk, eskilerin mağaza dedikleri, balık ağları ve zeytinyağı küplerinin saklandığı ufak depolar ve dedemin Pancar motorlu sandalı gelir aklıma. Sonra (Kaza) diye bildiğimiz şimdiki Merkez mahallesi, kuzeyde ise Yeniliman, Harça ve Kömür Burnu.”
“SATTIKÇA BETON ÇOĞALDI, EMANETİ
NE KADAR KORUYABİLDİK BİLEMİYORUM!”
80’li yılların ortalarından itibaren 06 plakalı otomobilleri görmeye başladıklarını anlatan Turamanlar “Burgazarkası’nda. Yazlık furyasının adeta ayyuka çıktığı 90’lı yıllarda ise, her yerde 34 ve 35 plakalı otomobiller vardı bol bol. Ama 35 plakalı olanları biz hiç tanımıyorduk. Birden emlakçılık popüler bir yöre mesleği olmaya başladı. Genç kızlar yakışıklı bir subay değil müşteri portföyü geniş bir emlakçı bakıyordu artık. Sabah ezanında kalkıp bağına, bahçesine ya da denize ağ toplamaya gidenler, bir tarla satıp Yeşilyurt’tan ev aldılar, bir de Reno marka TL ya da TS model otomobil. TX’ler sonra çıktı. Üzerindeki üzüm bağlarından toprağı hiç görünmeyen Yeniliman’daki Kayran Tepesi’nin aslında simsiyah olduğunu fark ettik, çünkü artık üzerinde hiç asma yoktu. Sünnet yapmak için, sonra çocuk evlendirmek için, bir tane bir tane daha tarla sattık. Artık rençberlik yapmaya ne hacet, milyonluk tarlalarımız vardı. Ağa gibi oturuyorduk köy kahvesinde. Ama cebimizde çay içmeye yeter paramız yoktu. Çünkü çalışmaz olmuştuk. Hep bir yer satarak ilerliyorduk. Sattıkça da beton çoğaldı. Halbuki ülkemizin en müstesna şehirlerinden biri İzmir, bu şehrin de en kıymetli konumlarından birinde Karaburun’umuz vardı. Bu nadide konum, tabiat ve kültüre bulanmış bir halde, bize atalarımızdan miras ve çocuklarımıza nakletmekle mükellef olduğumuz bir emanetti. Bu emaneti koruyarak geleceğe nakletmek ise bize düşüyordu. Bunu ne kadar başardık bilemiyorum” dedi.
KARABURUNLU OLMANIN KISTASI…
Konuşmasında “Bir Karaburunlu olmanın kıstası nedir?” diye soran AK Partili Turamanlar, “Sizce kime Karaburunlu denir? Ana/babanızın buralı olması ya da burada doğmuş olmak ya da buradan evlenmiş olmak ya da burada oturmak ya da burada mal-mülk sahibi olmak ya da burada iş veya işyeri sahibi olmak ya da burada görevli olmak ya da burada doyuyor olmak mıdır? Bence Karaburunlu olmanın tek ama tek kıstası; öldükten sonra buraya gömülmeyi istemek ve kıyamet gününe kadar da burada olmayı arzulamaktır” diye konuştu.
“ASLINDA SİYASET DEĞİL, KİRLENMİŞ
İNSANLARIN YAPTIĞI SİYASET KÖTÜDÜR!”
Hemşehrilerine, yaklaşan yerel seçimlerde, yönetmeye talip olanlarda yani ‘Şehir Emini’ ve arkadaşlarında, bu arzunun var olup olmadığını sorgulamanızı tavsiye ettiğinin altını çizen Turamanlar, şu çağrıda bulundu: “Kanaatim odur ki, yönetime namzet olan kişi ve grupların tek motivasyonunun; Karaburun’un ve Karaburunlunun çıkarı olması, kaderlerini bu topraklara özgülemesi ve alacağı tüm kararların doğruluğu hakkında üzerlerinde mutlak bir yöre baskısı hissetmeleri gerektiğidir. Modern çağın modası sermayeciliği yanlış anlayan ve bunda aşırıya kaçan, sürekli gelecek kaygısı yaşayan, geçmişte yaşadığı travmaların gölgesindeki bu toplumda; ciddi ekonomik, sosyal ve ahlaki bir çöküntü yaşandığı görülüyor. Bence bu çöküntünün en çok tesir ettiği alan da, malzemesi insan olan siyaset kurumudur. Aslında siyaset değil, kirlenmiş insanların yaptığı siyaset kötüdür.”
SİYASET SAHNESİNDE FARE
GİBİ DOLAŞARAK MENFAAT KOKLAYANLAR
Karaburun Belediye Meclisi AK Parti Grup Başkan Vekili Turamanlar, maalesef siyaset sahnesinde, ortalarda adeta bir fare gibi dolaşarak menfaat koklayanları, tek işi sabahtan akşama kadar birini ya da birilerini kötülemek olanları, aşağılık kompleksinin bir belirtisi olan egosunu tatmin peşinde koşanları, kafası hiç çalışmadığı halde sesi çok çıkanları, toplumda karşılığı ve itibarı olmadığı halde siyaseti kullanarak itibar devşirmeye çalışanlar gördüklerini belirterek, ‘siyaset sahnesindeki’ kötü rollerin sahiplerine konuşmasında şu sözlerle değindi:
“BAŞARISIZ MEMURİYET HAYATINDA, İKTİDAR
YANINDAYMIŞ GİBİ YAPAN KAPASİTESİZLER!”
“Siyaset sahnesinde kendisine verilen bir unvan ya da yetkiyi korumak için her türlü hıyaneti yapmaya hazır olanları, başarısız memuriyet hayatında öne geçmek için siyasi iktidar yanında duruyormuş gibi yapan kapasitesizleri, kendi mutsuzluğunu siyasi öfkeye evirerek sakinleşmeye çalışanları, particiliği hiçbir vazife ve sorumluluk almadan -alsa dahi ortaya emek koymadan- sadece sosyal medyada görsel paylaşmak ve rakiplerinin paylaşımlarına imalı yorumlar yapmaktan ibaret zannedenleri, bırakınız yurtdışına çıkmayı hayatında hiç Ankara ya da İstanbul’a gitmemiş olanları, cehaletini saklamak için büyük çaba sarf edenleri, siyaseti sosyal medyada açtığı sahte hesaplarla yönlendirmeye çalışanları, mesleki ikbal uğruna siyaseti bir sıçrama vasıtası olarak görenleri, küçük sermayenin (moda tabirle sponsorların) kucağından inmeyenleri, oynadığı Fethullahçı taktiklerle rakiplerini alaşağı etmeye kalkanları, hudutsuz palavralarla insanları kandırmaya çalışanları, siyaseti mekanlarda masa masa dolaşarak konsomasyon yapmak olduğunu zannedenleri, siyaseten çok taraflı oynayanları, hayatında hiç oy vermediği bir siyasi partide vazife alanları ve hatta temsil görevine gelenleri, toplumun çok iyi bildiği ama bilmiyormuş gibi yaptığı şahsi menfaatleri uğruna siyaset yapanları, bizi biz yapan itikat, örf, adet ve ananelerden bihaber olanları, maddi hırslarını siyaset yoluyla tatmin etmeye çalışanları ve bu uğurda kural-kaide tanımayanları gördük, görüyoruz, göreceğiz.”
“RANTA DEĞİL EMEĞE YÖNELİP
KOOPERATİFLEŞEREK DAYANIŞALIM”
İyilikle kötülüğün asla bir olmadığını bildiklerini vurgulayan Turamanlar, bir manifesto niteliğindeki konuşmasında Karaburunlu hemşehrilerine şu tavsiyelerde bulundu: “Kaybetsek de, biz iyilik yolunda gidelim ve kötülüğü en güzel yolla savalım. O zaman göreceğiz ki, iyi olduğumuz için bize düşmanlık yapan kayıp ruhlar bile, daha sonra iyilik yolunda bize yoldaş olacaklardır. Bu sonuca da ancak sabırla ulaşabiliriz. Tüm hemşerilerime tavsiyem şudur: İktisaden ranta değil emeğe yönelmek, çalışmak, hem de çok çalışmak, hep üretmek, kooperatifleşerek birlik olmak, dayanışmak ve hep beraber zenginleşmek. Kültürel olarak kendimizi geliştirmek, çocuklarımızın daha iyi öğrenim görmesi için çaba harcamak, 100 km uzaklıktaki metropolün imkanlarından faydalanmak, ancak kötülüklerinden korunmak. Siyaseten ise; edilgen olmamak, bilakis aktif olmak, meraklı olmak, hesap sormak, birlik olmak, siyaset meydanını zibidilere bırakmamak, siyasi menfaatçilerle değil makbul insanlarla oturup kalkmak, hep istişare etmek, doğrunun ve hakkın peşinde olmak ve bu uğurda gerekiyorsa sivil itaatsizlik yapmak.”
2019 yılında Karaburun Belediye Meclisi oluştuğunda AK Parti grubunu oluşturan çalışma arkadaşlarına “Bu unvan ve vazife, boynumuza yüklenen bir yüktür. Vecibesi olan bir iştir” dediğini hatırlatan Gökhan Turamanlar, hemşehrileriyle helalleşme çağrısı da içeren konuşmasını şöyle tamamladı:
“ŞAHSİ MENFAAT UĞRUNA
YANLIŞA TEVESSÜL ETMEYELİM”
“Bu yüzden hiçbir hemşerimizin hakkını zayi etmeyelim, haklarını sonuna kadar savunalım, hiçbir yanlışın altına imza atmayalım, şahsi menfaat uğruna yanlışa asla tevessül etmeyelim. Biz bunları yaparken asla kırıcı olmadık, siyaseti gazete ve sosyal medyaya ya da savcılıklara taşımadık (bunları yapanlar oldu). İtikadımız neyi emrediyorsa öyle yaptık, motivasyon kaynağımız şöhret olmadı sadece hizmet etmek oldu. Bu hizmet için de yerel iktidarla el ele, birlikte çalışmak istedik; ancak kabul görmedi. Kabul gördüğünde ise artık çok geç olmuştu. Halkın bize tevdii ettiği vazifeyi; gücümüz, bilgi ve görgümüz kadarıyla yaptık. Bu şekilde maddi kayba uğramış, yorgun düşmüş ve hatta haksız yere itibarsızlaştırılmış olabiliriz. Ama bizden yana hemşerilerimize helal olsun, umarım onlar da bize helal ederler. Kıymetli hemşerilerim, üzerime aldığım vazifeyi yapmanın huzuru, benim ve ailemin ait olduğu bu topraklar üzerinde yaşayan insanımızın, her zorluğa göğüs germesini bilen takati ve sahip olduğu yüksek feraset ile hep hakikati rehber edeceğini bilip, huzurlanarak sizlere arzı veda ederim.”