TÜSİAD Başkanı Orhan Turan'dan İktisat Kongresi'nde önemli mesajlar
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nde konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, önemli açıklamalarda bulundu.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, İzmir'deki İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nde, "Artık günümüzde kalkınmanın esas sürükleyicisi ne yeraltı kaynakları ne de yer üstüne betondan inşa edilen yapılar. Beton yapıların hele ki bilim esas alınmamışsa, kurallara riayet edilmişse, kurumlar tanımlanmış görevlerini layıkıyla yapmamışlarsa nasıl da bir anda yok olabildikleri bir daha asla unutamayacağımız bir dersle öğrenmiş olduk" dedi. Turan, "Hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını sağlamalı, denge ve denetleme mekanizmalarını çalıştırmalı, çoğunlukçuluğu değil çoğulculuğu esas almalı, ifade özgürlüğünü tam olarak tesis etmeli, kamuda hesap verebilirliği yerleştirmeli, atamalarda liyakati esas kılmalı, özerk kurumların bağımsızlığını güvence altına almalıyız. Bunları sağladığımızda Türkiye’nin potansiyelinin bizi ikinci yüzyılımızda bambaşka bir yere taşıyacağına inanıyorum" diye konuştu.
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, dün İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde başladı. Yaklaşık bir hafta sürecek kongrede başta ekonomistler olmak üzere, iş insanları, zirai temsilciler, sanayiciler, siyasetçiler, sosyologların katılımıyla Türkiye’nin sorunları konuşulacak.
Kongrenin "Vicdana Davet" sloganıyla düzenlenen bugünkü oturumunda TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, konuşma yaptı.
Turan, kongrenin önemini, "Farklı sınıf ve kesimlerden bin 135 temsilcinin katılımıyla yapılan toplantı kurulacak devletin ekonomik yol haritasını yani Misak-ı İktisadi esaslarını belirler. O gün olduğu gibi bugün de önümüzde yeni bir dönem var. Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılı başlıyor ve kongrenin son oturumunda bu yeni dönemde izlenmesi gereken politikalara yer verilecek" sözleriyle anlattı.
Orhan Turan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“AYNEN O DÖNEMİ, O TOPLANTIYI HATIRLATAN BİR ANA TANIKLIK ETTİĞİ DUYGUSUNU TAŞIYORUZ: Bugün bundan yüz yıl önce İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nin anlam ve önemini anmadan konuşmak mümkün değil. Çünkü aynen o dönemi, o toplantıyı hatırlatan bir ana tanıklık ettiği duygusunu taşıyoruz. Bildiğiniz gibi İktisat Kongresi, Lozan Anlaşması’nın kesintiye uğradığı Cumhuriyet’in henüz ilan edilmediği bir tarihte yapılmıştı.
ATATÜRK, İKTİSAT PROGRAMI’NIN TEMEL BAŞLIKLARINI ÖZETLER: Mustafa Kemal Atatürk, kongreyi açış konuşmasında ‘Başarılı olmak için çok çalışmak gerektiğini bilmeliyiz. İktisadiyat diyoruz fakat arkadaşlar, iktisadiyat demek her şey demektir. Yaşamak için mutlu olmak için insan varlığı için ne gerekirse bunların tamamı demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, emek demektir, her şey demektir. Bütün bu konularda şimdi memleket ve milletimizin ne halde olduğunu sizler çok güzel bilirsiniz, nitelendirmek istemeyeceğim’ der ve ardından İktisat Programı’nın temel başlıklarını özetler.
O GÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE ÖNÜMÜZDE YENİ BİR DÖNEM VAR: Farklı sınıf ve kesimlerden bin 135 temsilcinin katılımıyla yapılan toplantı kurulacak devletin ekonomik yol haritasını yani Misak-ı İktisadi esaslarını belirler. O gün olduğu gibi bugün de önümüzde yeni bir dönem var. Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılı başlıyor ve kongrenin son oturumunda bu yeni dönemde izlenmesi gereken politikalara yer verilecek. Ben de bu konuşmamda önümüzdeki dönem için hedeflediğimiz Türkiye’yi ve bu hedefe ulaşmak için benimsememiz gereken politikalara ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
İKİNCİ YÜZYILDA DA HALA TEMEL HEDEFİMİZ KALKINMA: Kongrenin düzenleyicileri, kongrenin başlığını çok isabetli bir şekilde ‘Geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz’ koymuşlar. Yüzüncü yılı geride bırakırken yüz yıllık performansa baktığımızda bardağın dolu kısmı kadar boş kısmı da gözümüze çarpıyor. Bu nedenle ikinci yüzyılda da hala temel hedefimiz kalkınma. Bundan yüz yıl önceki İktisat Kongresi’nde Atatürk’ün dediği gibi siyasetin ve ekonominin hedefi milleti zengin, rahat ve mutlu etmek olmaya devam ediyor. Ancak 2023 yılının dünyası kalkınmayı daha geniş bir çerçeveye oturtmayı da zorunlu kılıyor. Bugün milletimizin rahat ve mutlu olmasının yolu kalkınma ile beraber toplumsal ve ekonomik adaleti sağlamaktan, uluslararası toplumun saygın bir üyesi olmaktan ve insanlığın tüm mirasını tehdit altında bırakan ekolojik yıkım ve küresel ısınmaya karşı mücadele etmekten geçiyor.
KURUMLAR TANIMLANMIŞ GÖREVLERİNİ LAYIKIYLA YAPMAMIŞLARSA NASIL DA BİR ANDA YOK OLABİLDİKLERİ BİR DAHA ASLA UNUTAMAYACAĞIMIZ BİR DERSLE ÖĞRENMİŞ OLDUK: TÜSİAD’ın 50’nci yılı için hazırlamış olduğumuz ‘Yeni Bir Anlayışla Geleceğe İnşa’ başlıklı raporumuzda hayalimizdeki Türkiye’yi gelişmiş, saygın, adil ve çevreci olarak tanımlamış ve bu Türkiye’yi nasıl inşa edeceğimiz sorusuna cevap aramıştık. Geleceğin Türkiye’sine insani gelişme ve yetkinleşmeyi sağlayarak bilime, teknolojiye ve inovasyona yatırım yaparak ve siyaset ekonomik ve toplumsal ilerlemeyi mümkün kılacak kurumları ve kuralları içeren bir yönetişim modelini benimseyerek ulaşabileceğimizi ileri sürmüştük. Çünkü artık günümüzde kalkınmanın esas sürükleyicisi ne yeraltı kaynakları ne de yer üstüne betondan inşa edilen yapılar. Beton yapıların hele ki bilim esas alınmamışsa, kurallara riayet edilmişse, kurumlar tanımlanmış görevlerini layıkıyla yapmamışlarsa nasıl da bir anda yok olabildikleri bir daha asla unutamayacağımız bir dersle öğrenmiş olduk.
EZBERCİLİĞE DEĞİL, ÖZGÜR, ELEŞTİREN VE YARATICI DÜŞÜNCEYE İHTİYACIMIZ VAR: Eğitim sistemimiz tüm çocuklarımıza, gençlerimize 21’inci yüzyılda gereken becerileri kazandırabilmeli. Ezberciliğe değil, özgür, eleştiren ve yaratıcı düşünceye ihtiyacımız var. Dünyadaki gelişmeleri takip eden dijital, teknik ve sosyal becerilerle donatılmış, yabancı dillere hâkim bir genç kuşak yetiştirmeliyiz. İnsan merkezli kalkınma beraberinde mutlaka toplumsal adaletin de iyileştirilmesini gerektiriyor. Ciddi maddi yoksunluk oranında yüzde 27 olması ve gelir dağılımı eşitsizliği ölçütü 0,40 olması da geleceğin Türkiye’sini kurarken mutlaka kısa sürede yoksulluğun azaltılmasını ve gelir dağılımını iyileştirmesini hedeflememiz gerektiğini gösteriyor.
TÜSİAD OLARAK UZUN YILLARDIR TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ ALANINDA ÇALIŞMALAR YÜRÜTMEKTEYİZ: İnsan merkezli kalkınma ve toplumsal adalet, cinsiyet eşitliği için mücadeleyi de gerektiriyor. TÜSİAD olarak uzun yıllardır toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışmalar yürütmekteyiz. Çünkü bir ülkenin demokrasi ve kalkınma düzeyinin kadınların ve erkeklerin ekonomik yaşama karar alma mekanizmalarında, siyasete ve toplamsal hayata eşit katılımı olmadan sağlanamayacağına inanıyoruz. 20 Mart Pazartesi günü de ‘Cumhuriyet’in Hedeflerine Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile Ulaşmak’ başlıklı bir konferansı İstanbul’da gerçekleştireceğiz.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE EN KISA SÜREDE DÖNÜLMEYİ DİLİYORUZ: Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nde Mart 2021’de ayrılmıştı. İstanbul Sözleşmesi’ne en kısa sürede dönülmeyi diliyoruz. Kadın erkek eşitsizliğinin giderilmemesinin bir nedeni de siyasette kadın temsilinin çok düşük olması. Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkını birçok ülkeden önce almış olsa da günümüzde kadınların Meclis’te temsil oranı dünya ortalamasının çok altında. Bu noktada 2 ay sonra yapılacak seçimlerde tüm siyasi partileri kadın temsilini artırmak üzere seçmen listelerinde kadınlara seçilecek pozisyonlarda yer vermeye davet ediyorum.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİN SAĞLANDIĞI, DİL, DİN, MEZHEP, IRK, KÖKEN AYRIMI OLMADAN HERKESİN EŞİT VE ÖZGÜR YAŞADIĞI…: Gelecekte nasıl bir Türkiye’yi hayal ediyoruz diye sorduğumuzda ekonomik istikrarı sağlamış, yatırım ortalamalarını öngörülebilir kılmış, enflasyon sorunun geride bırakmış, makro ekonomik dengeleri güçlü, iyi iş imkanları yaratan, refah düzeyi yüksek bir Türkiye’nin, aynı anda gelir adaletinin tesis edildiği, bölgesel farklılıkların giderildiği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, dil, din, mezhep, ırk, köken ayrımı olmadan herkesin eşit ve özgür yaşadığı, kalkınma sürecinde kimsenin geride bırakılmadığı adil bir toplumsal yapıya sahip olmasını, ekosistemin dengesinin gözetildiği, karbon nötr kalkınmanın başarıldığı, yeşil bir vatanı gelecek kuşaklara miras bırakabilmesini, diplomasi ve işbirliği ile rol model olan, Avrupa Birliği entegrasyonu başta olmak üzere batı dünyası ile ilişkilerini güçlendiren, uluslararası hukuka ve sözleşmelere bağlı, uluslararası devlet sisteminin saygın bir üyesi olması gerektiğini söylüyoruz.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞINI SAĞLAMALI…: Asıl olan en ağır sorunları bile meşru zeminde tartışarak çözüm üretebilmektir. Bu bilinçle hareket etmek zorundayız. Hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını sağlamalı, denge ve denetleme mekanizmalarını çalıştırmalı, çoğunlukçuluğu değil çoğulculuğu esas almalı, ifade özgürlüğünü tam olarak tesis etmeli, kamuda hesap verebilirliği yerleştirmeli, atamalarda liyakati esas kılmalı, özerk kurumların bağımsızlığını güvence altına almalıyız. Bunları sağladığımızda Türkiye’nin potansiyelinin bizi ikinci yüzyılımızda bambaşka bir yere taşıyacağına inanıyorum.”