Deniz suyunu içebilir miyiz?

Dünya'daki su kaynaklarının sadece yüzde 2,5’i tatlı su. Bunların da yaklaşık yüzde 70’i buzullar içinde. Yani erişebileceğimiz tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının yüzde 1’inden bile daha az. Ve yerküredeki sular hızla tükeniyor. Buzulların tamamen erimesini beklemeyeceksek geriye tek bir seçenek kalıyor: Deniz sularını içilebilecek hale getirmek. Peki bu mümkün mü? İşte Avşa Adası örneğinden hareketle bu sorunun cevabı ve Türkiye'yi de tehdit etmeye başlayan Sıfır Günü alarmı...

Deniz suyunu içebilir miyiz?
19 Eylül 2021 - 12:20

Dünya genelinde su arzı ve talebi arasındaki fark gittikçe kapanıyor. Yerküremiz kuraklığa doğru hızla ilerliyor. Muslukların akmadığı, insanların su bulabilmek için yoğun çaba göstereceği 'gün' için ise bilim insanları 'sıfır günü' tanımlamasını kullanıyor.

İstatistikler; 2018 yılında Güney Afrika'nın başkenti Capetown için kullanılan bu terimin, yakın zamanda birçok büyük kent için de geçerli olacağını gösteriyor. Londra, Pekin, Tokyo gibi kentler, kuraklıkla baş başa kalacakları 'Sıfır Günü'ne doğru hızla ilerliyor.

TÜRKİYE'DE DE DURUM FARKSIZ

'Su stresi' yaşayan Türkiye'nin de yakın gelecekte 'su kıtlığı çeken' bir ülke olması ve İstanbul, Konya, Diyarbakır, İzmir gibi kentlerin 'Sıfır Günü'nü yaşayacak şehirler arasında yer alacağı öngörülüyor.

Deni̇z Suyu İÇİLEBİLİR Mİ?

Yerkürede görülen maviliklerin sadece yüzde 2,5’i tatlı su, yüzde 97,5'i ise deniz suyu. Tatlı suyun da yaklaşık yüzde 70’i buzullar içinde saklı. Yani erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının yüzde 1’inden bile daha az. 

Hal böyle olunca, ilk insandan beri tartışma konusu olan 'deniz suyunun içilebilirliği' de hızla yaklaşan Kuraklık nedeniyle yeniden bilim insanlarının gündeminde.

 

Güney Afrika ve İsrail başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde, üzerine kafa yorulan 'deniz suyu arıtım' tesisleri, Türkiye'de de Avşa Adası'nda uygulanıyor.

Balıkesir'in Marmara ilçesine bağlı Avşa Adası'nda yer altı suyu kaynağı bulunmuyor. Adanın içme suyu, kurulan arıtma tesisiyle denizden sağlanıyor. 20 milyon liralık yatırımla tamamlanan tesiste, 465 metre mesafeden deniz suyu çekilerek içme suyuna dönüştürülüyor. Tesiste günde 7 bin ton su arıtılıyor.

Avşa Adası için şimdilik sorun teşkil etmese de deniz suyu arıtımından geriye kalan 'salamura' atığı bilim insanlarını düşündürüyor.

MALİYETİ ÇOK FAZLA

Dünyada 16 binden fazla 'Desalinasyon' yani deniz suyu arıtma tesisi bulunuyor. Bu tesislerin hemen hemen tamamı yüksek gelir seviyesindeki ülkelerde bulunuyor. Sebep de bu işin oldukça pahalı olması.

Çünkü milyarca litre suyu kaynatıp, tuzdan arındırmak için yüksek enerji gerekiyor. Her ne kadar bilim dünyası bu çıkmazı güneş ve rüzgar enerjisi gibi kaynaklarla aşmaya çalışsa da durum şu an için sürdürülebilir değil.

Denizden su arındırmanın en büyük sorunlarından biri de yukarıda da dediğimiz gibi arıtımdan sonra geriye kalan ve 'salamura' diye adlandırılan atık. Desalinasyon tesisleri çok fazla atık üretiyor. Bu atık miktarı dönüştürülen temiz su miktarından daha fazla.

Japonya'da bulunan Birleşmiş Milletler Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, küresel ölçekte desalinasyon tesisleri tarafından şimdiye kadar üretilen yıllık kimyasal atık miktarı, ABD’nin Florida eyaletini başka bir deyişle Türkiye'nin 5'te birinin yüzeyini, 30 santimetre yükseklikte kaplayacak miktarda.

Bu nedenle bilim dünyası, bir taraftan deniz suyunu daha ekonomik arıtmak diğer taraftan da ortaya çıkan atığı zararsız hale getirmek için uğraş veriyor.

Salamuralardan oluşan dev domates, deniz yosunu tarlaları; içinde bazı balıkların yaşayabileceği devasa tuz gölleri gibi fikirlerin üzerinde çalışılıyor.

Bir diğer formül ise atıktan tuz, klor ve kalsiyum gibi mineralleri ayırmak.

TÜRKİYE'DE DURUM NASIL?

Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Tarım veOrman Bakanlığı I. Su Şurası Su Verimliliği Grubu Başkanı Prof. Dr. İlker Angın'a göre de hızla gittiğimiz yer kaygı verici. Dünyada iklim değişikliği ve kuraklığın etkisiyle konvansiyonel olmayan su kaynaklarından faydalanılmasına yönelik bir eğilim olduğunu belirten Angın, deniz suyundan, tatlı su üretilebildiğini hatırlattı ve bazı tespitlerde bulundu.

"İNSAN SAĞLIĞINA ZARARLI..."

"Özellikle aşırı kurak bölgeler içeren Ortadoğu ülkelerinde, deniz suyundan tatlı su üretiminde günümüzde artış olduğu görülüyor" diyen Angın şunları vurguladı:

"Deniz suyundan elde edilen su, saf su niteliğine yakın düzeylere geliyor. Saf suyun en önemli özelliği isminden de anlaşıldığı üzere içerisindeki mineraller de dahil tüm maddelerden ayrıştırılmış olması. Bu durum, saf suyun hipotonik özellik göstermesine neden olur. Hipotonik özellik gösterdiği için hücreyle temasında deplazmoliz ve hemoliz durumları gelişir. Yani hücreniz saf suyu içine çekerek şişer ve sonunda patlar. Saf su bu yüzden uzmanlarca insan sağlığına zararlı olarak değerlendirilir. Yani deniz suyundan elde edilen sulara içme suyu olarak kullanılabilmesi için birtakım minerallerin eklenmesi gerekir."

Deniz suyundan içme suyu elde etmenin maliyetlerinin de yüksek olduğuna vurgu yapan Angın, "Bu sebeple gelir seviyesi yüksek olan ülkelerde kullanılıyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde güneş enerjisinin kullanım olanaklarının irdelenmesi gerekiyor. Ayrıca çevresel etkileri çok fazla. Beraberinde kurulan güç üniteleri emisyon kirliliğine sebep oluyor. Tesisten çıkan konsantre içeriğin yüksek sıcaklığı, tesis proses ve ekipmanlarından kaynaklanan bakır, nikel, kobalt vb. parametreler oldukça yüksek seviyelerde. Bundan dolayı deniz suyunun içme suyu olarak kullanılmasından önce mevcut su kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasının sağlanması ve potansiyel konvansiyonel olmayan su kaynaklarının değerlendirilmesi gerekiyor" diye konuştu.

Arıtım sonrası ortaya çıkan atıkları da yorumlayan Angın, "Konsantre atıklar yoğun tuz içerikli olduğundan deşarj edildikleri noktalarda sucul ekosistemi üzerinde olumsuz akut etkileri gözlemlenmektedir. Konsantre, yoğun tuzluluğun yanı sıra çeşitli mineraller, ağır metaller ve spesifik kirleticileri de içermektedir. Hatta, ham suda eser düzeyde bulunabilecek tehlikeli kirleticiler de toksik değerlere ulaşabileceğinden olumsuz yönde önemli ekolojik etkiler oluşturabilirler" uyarısında bulundu.

ÇÖZÜM TASARRUF

Prof. Angın'a göre çare, tarım başta olmak üzere su kullanımında 'tasarruf' yapmak.

Tarım ve Orman Bakanlığı'nın, I. Su Şurası'nı topladığını hatırlatan Angın, su tasarrufu ve bilinçli su kullanımı için gerekli önlemlerin alındığı anlatarak şunları söyledi:

"Devlet bizlerle görüşerek bu konu üzerinde gerekli önlemleri almaya çalışıyor. Hatta 2021'de Cumhuriyet tarihimizdeki ilk Su Şurası düzenleniyor. Şurada tüm su paydaşlarını ortak sorumluluk anlayışına davet eden üst ölçekli stratejiler, politikalar ve eylemler belirlenerek su verimliliği yol haritası ana hatlarıyla ortaya koyuldu.

"Ancak bilinmelidir ki halk farkındalığının oluşturulması bu çalışmaların başarısını etkileyecek en önemli husus. Bundan dolayı Su Verimliliği Çalışma Grubunun bir alt grubu da Eğitim/Farkındalık Geliştirme grubu. Bu alt grubun temel amacı su verimliliği konusunda halkı bilinçlendirme açısından ne gibi eğitim ve farkındalık çalışmaları yapabiliriz sorusuna yanıt bulmak. Bireysel olarak suyun önemini anlamamız sayesinde suyu verimli olarak kullanabiliriz. Çünkü biz insanlar suyu israf ediyoruz. Dünyada hiçbir canlı suyu insanlar kadar çok israf etmiyor. Şunu bilmeliyiz ki, küçük yaşta vereceğimizi eğitimler çok daha kalıcı olacaktır."

YORUMLAR

  • 0 Yorum