Ne istediler de vermedik...
Artun Sucuoğlu yazdı...
28 Mayıs'ta yapılan ikinci tur seçimleri sonrasında tekrar Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bakanlar Kurulu listesini de açıkladı. İki üyesi hariç, diğer bakanlıkların tamamında değişiklikler yaşanırken listede yer alan bazı isimler hiç kimse için sürpriz olmadı. Ancak, ben özellikle Maliye Bakanımızın ismini sürpriz olarak değerlendiriyorum
Bakınız, günlerdir Sayın Mehmet Şimşek’in ismi basında dile getiriliyordu ama, ben bunu basının değerlendirmesi olarak görüyor, Sayın Cumhurbaşkanımızın böyle bir atamaya sıcak bakmayacağını düşünüyordum.
Kendilerinin Sayın Şimşek hakkında önceki yıllarda ifade ettiği ağır iddialar vardı. Bu iddialar ortadayken kalkıp böyle bir atamayı yapacağını ümit etmemiştim. Demek ki o iddiaların da aslı astarı yokmuş.
Sayın Şimşek’in de bu görevi kabul edeceği konusunda kuşkularım vardı. Yani sözünü ettiğim suçlamalar konusunda bir düzeltme falan gelmeden bunu kabul etmesini de yadırgadım. Demek ki siyasette bunlar olabiliyormuş. Merhum Süleyman Demirel’in o ünlü vecizesi, “Dün dündür, bugün bugündür” şeklindeki tespiti günümüzde de geçerliliğini koruyor.
Yönetim işi nedense çoğunlukla yönetenlerin zenginleşmesi ile sonuçlanıyor. Yeni bir durum değil bu, binlerce yıldır bir kaç istisna dışında tarih hepsini yazıyor. Sadece yöneticiler değil elbet, onların yanında yer alan bir çok kişi kısa sürede zenginleşebiliyor. Normal zamanda kirada oturan belediye başkanının kısa sürede iki rezidans aldığını, ev kooperatif taksitini ödeyemeyen bir gazetecinin kısa sürede çok sayıda ev aldığını görüyoruz. Üst yönetim kadrolarını yazmıyoruz bile. Bırakın ev arsa almayı, milyon, hatta milyar dolar servet edinenleri biliyor ve görüyoruz. Sadece ülkemize özgü değil bunlar. Geçenlerde bir araştırmada yazılmıştı, Dünyanın en fakir ülkelerinin yöneticileri yine dünyanın en zenginleri listelerinde boy gösteriyordu.
Demeki iktidara gelirken fakirlik edebiyatı yapanlar, yönetime gelince zengin olmasını becerebiliyorlar. Üstelik o yöneticilere destek verenlere göre bu durum gayet doğal görünüyor. Bunun ana nedeni yapılan hırsızlığı görmezden gelerek bir ihtimal kendilerinin de zenginleşmesi.
İpin ucu bir defa kaçtı mı artık ok yaydan çıkmış oluyor. Yönetim önce belirli kişi ve gruplara ne isterlerse veriyor. Onlar okul açıyor, üniversite açıyor, devletin olanaklarını sınırsız kullanıyor, zenginleştikçe zenginleşiyor. Bu zenginlik sonrasında iş devletle boy ölçüşmeye kadar uzayabiliyor. İş çığrından çıkınca, “Ne istediler de vermedik” diyorlar.
Bir de Dünya Lideri yalanı var. Tayyip Erdoğan, dünya lideri efsanesini kendi seçmeninde oturtmuş olmasına rağmen bu bir gerçek değil.
Dünya ekonomisinin yüzde birini bile oluşturamayan ve küçülen bir ekonominiz, 600 milyar dolar borcunuz varken asla dünya lideri olamazsınız. 2021 yılında Dünya üzerindeki 15. Ekonomi iken günümüzde 23. Sıraya gerilemiş bir ülkenin yöneticisi nasıl dünya lideri olabilir?
Ruslar 36 askerimizi şehit ettikten sonra Kremlin’e gidip putin’in kapısının önünde dakikalarca beklerseniz dünya lideri olamazsınız.
Bu can bu bedende oldukça Rahip Brunson’u alamazsınız deyip finansal tehditten sonra rahibi teslim ederseniz dünya lideri olamazsınız.
Nükleer silahınız yoksa dünya lideri olamazsınız.
Aldığınız S-400’leri hangarlarda bekletirseniz yine dünya lideri olamazsınız. Kuzey Irak’taki kaçak petrol ticareti nedeniyle milyarlarca dolar ödemeye mahkum edilirseniz dünya lideri olamazsınız.
AKP tam 3 kez APO’yu hapisten çıkarmak için meclise yasa tasarısı verdi. Tasarının altında Tayyip Erdoğan’ın imzası vardı. CHP milletvekilleri direndi ve izin vermedi. Tasarı değiştirildi ve öyle yasalaştı. APO çıkamadı. Tasarılar 2003’te, 2006’da ve 20013’te verildi. Böyle hareket edip sonra tüm Kürt halkını terörist ilan edip dünya lideri olamazsınız.
Kadere bak, 21 yıl önce “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır” diyerek yönetime gelen AKP, alıştığımız manada bir siyasi parti değil, Cumhuriyetin kazanımlarına düşman olan bir parti özelliği taşımaktadır. Son döneme birlikte olduğu partileri, daha önceden ortaya attığı “Çözüm süreci” ve diğer uygulamalarını göz önüne aldığımızda bu durum net olarak görünmektedir. Hatta parti ifadesinin ötesinde içeriği ve faaliyetleri itibarıyla her şeyi göze almış bir siyasal İslam örgütü gibi faaliyetlerde bulunmaktadır. Akp yönetimi sanki dış destekli bir proje ile iktidarı ele geçirdiği günden itibaren Cumhuriyet Türkiye'sini yönetilecek değil, fethedilecek bir ülke olarak görmektedir.
AKP yönetimi Cumhuriyet tesislerini haraç mezat attıysa, hazine tamtakır boşaltılmış, her türlü milli servet heder edilmişse, milletin malıyla büyük bir ihtişam ve saltanat içinde yaşam sürmeye devam ediyorlarsa, milleti ve evlatlarını sefalete terk edilip borç batağında yaşatılmasını neden oluyorlarsa, sübyanların ırzına geçilip çocuk yaşta hoca nikahı kıyılmasına göz yumuyorlarsa, milletle alay edercesine akıl dışı garip açıklamalar yapılmasına göz yumuyorlarsa, tüm ekonomik kuralların yok sayılıyorsa, kurumlardan T.C. ibarelerinin parçalarcasına sökülmesini istiyorlarsa, Milli bayramları kutlamamak için garip bahaneler arıyorlarsa, keşke Yunan kazansaydı söylemine çanak tutuyorlarsa, hain cenazelerine yapılan devlet törenlerini ve tabutlarına omuz veriyorlarsa, devlet dairelerinde Atatürk posterlerini üzerlerini örtüyorlarsa, onca generali tutuklayıp büyük bir zevkle rütbelerini sökmelerine istiyorlarsa, TSK’yı ve bağlı tüm askeri kurumları tahrip etmelerine olanak veriyorlarsa, Türk bayrağının üzerinde politika üretenleri yanlarına alıyorlarsa, İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmıyorlarsa, andımıza karşı olmalarını ve ısrarla yasaklattırmalarını istiyorlarsa, Türklük ifadesine düşmanlık duyuyorlarsa, Atatürk’e ve kahramanlara yapılan onca hakaret ve saygısızlıklara göz yumuyorlarsa, şehide kelle askere tane diyorlarsa, askerimizin başına çuval geçirildiği gün alaycı sözlerini ve tebessümlü yüz ifadelerinde oluyorlarsa, sürekli olarak anayasanın ilk dört maddesini hedef alanlarla yan yana oluyorlarsa, demografik yapıyı tahrip etmek ve yeni bir toplum inşa etmek için adeta bir kavimler göçüne dönüştürülmüş milyonlarca sığınmacının ülkeye girmesine göz yumup, vatandaşlık vermeye başlıyorlarsa, kendilerine muhalefet edenlerin havadan sudan sebeplerle tutuklanmasını istiyorlarsa, korku imparatorluğunu kurup halkı sindirmek istiyorlarsa niyet iyi değildir.
Artık herkes, kimlerin kimlerle olduğunu bilmesi, dış güçler deyip onlarla işbirliği yapanları tanıması gerekir. Başka Türkiye yok, hepimizin birinci ve en önemli görevi bu ülkeyi korumak olmalıdır. Yoksa emperyalistler gelir bizim ülkemizde bize köle gibi davranır.
Sonsöz artık muhalefet de kendini çeki düzen vermeli on iki secim kaybeden genel başkan ile demekki olmuyor . Önümüzde 2024 genel seçimleri var on üçüncü seçimide kaybetmek istemiyorsa, halkı dinlemeli değişim şart, ön seçim şart bırakın şehrine ve kendine yönetecek başkanları vatandaş seçsin. İktidar her seçimde yalandanda olsa ön seçim yapıyor kendini oy vereni ve tabanına canlı tutuyor.Ön seçimden korkmayın koyun sandığı vatandaşın önüne o en iyi kararı verir.
“Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı var olmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” (Mustafa Kemal Atatürk)
Herkese iyi hafta sonları..
YORUMLAR