Aklaksızlık ise öldürür...
Sen ne uğursuz, ne lanetli ve ne zalim bir yıl çıktın be 2020!
Sanki bütün felaketleri yaşatmak için gelmiş gibisin. Görmediğimiz başka felaketin kaldı mı ki acaba? Allah nasip eder de yaşarsak, önümüzdeki iki ayda bakalım daha neler çektireceksin bize...
En son 30 Ekim'de Ege Denizinden geldi felaket haberi. Yaklaşık 30 saniye süren 6.9 şiddetindeki bir depremle adeta kıyameti yaşadı Egeliler. İzmir'de onlarca ev hasar gördü, bazı evler yerle bir oldu.
Sonuç mu?
Gene ocaklar söndü, yürekler yandı, çocuklar anasız, analar çocuksuz kaldı...
Şüphesiz ki, tıpkı ölüm gibi, depremler bu dünyanın ve ülkemizin kaçınılmaz gerçeği ve bu gerçekle yaşamak zorundayız. Oysa bu gerçekliğe rağmen malesef ihmalkar davranıyor ve bile bile lades diyoruz. Balık hafızalıyız, bu nedenle de çok çabuk unutuyoruz. Yaklaşık 18 bin kişinin öldüğü 1999 yılındaki Gölcük Depreminin ve yine 600'den fazla insanımızı yitirdiğimiz 2011 yılındaki Van Depreminin üzerinden çok uzun zaman geçmedi aslında. Fakat dedim ya, çok çabuk unutuyoruz, ihmal ediyoruz ve gün geliyor ansızın ölüyoruz...
Bizden çok daha fazla ve şiddetli depremlere maruz kalan ülkelerdeki ölüm oranlarının ve maddi zayiatın düşüklüğüne çok fazla kafa yormuyor ya da görmezden geliyoruz. Felaketlere karşı tedbiri bırakıp tevekkül etmekle yetiniyoruz. Oysa ki dinimiz, bize tedbirli davranmayı ve Allah'ın bizlere emanet olarak verdiği canları en iyi şekilde muhafaza etmemizi emrediyor.
Gelelim 20 gün önceki deprem sonrası İzmir'de yaşananlara ;
Manzaraya baktığımızda, ayakta kalabilen onlarca sağlam bina arasında yerle bir olmuş 18 bina ve 116 can kaybı görüyoruz. Hatta, aynı sitenin içerisinde sadece bir bloğun yıkıldığına, diğerlerinin ise ayakta kaldığına şahit olduk. Böylesi bir manzara karşısında insan kendi kendine "Diğerleri sağlam iken neden sadece bu binalar yıkıldı" sorusunu sormadan edemiyor.
Aslında bu sorunun muhtemel cevaplarını hepimiz biliyoruz. Fakat aradan özellikle seçilmiş gibi yıkılan binaların neden yıkıldıklarının asıl cevabının ahlaksızlık, ihmal ve cehalet olduğunu vurgulamakta fayda var.
İşini iyi yapmamak, çalmak, çırpmak, yalan söylemek ve ihmal etmek ahlaksızlıktır.
Evet, diğerleri sapasağlam iken, enkaz haline gelen bu binaların yıkılmasına ahlaksız müteahhitler, ahlaksız yöneticiler ve ahlaksız bürokratlar sebep oldu. Yapılaşmanın olmaması gereken riskli alanları imara açan, haddinden fazla kat için ruhsat veren, inşaat esnasında malzemeden çalan, inşaatta elverişsiz malzeme kullanan, kontrol görevlerini doğru yapmayan, riskli raporu verilmiş binalarda oturulmasına göz yuman her kim var ise ahlaksızdır. Aklaksızlık ise öldürür...
Öte yandan, cehalet ve ihmalkarlık da öldürür.
Domates alırken bile en sağlam ve iyisini almaya çalışan bizler, malesef ev alırken ya da yaparken aynı titizliği göstermiyoruz. Varımızı yoğumuzu harcayarak alacağımız evin yapıldığı bölgenin durumu, yaşı, müteahhidi, ruhsatı ve raporları gibi bilgilere vakıf olmadan ev almak cehalet ve ihmalkarlık değildir de nedir? Oysa ki bu bilgi ve belgelere ulaşmak hiç de zor olmasa gerek...
Basit bir mantolama ile albenisi artırılan evlere aldanmamak lazım. Dışı seni, içi beni yakar kabilinden olan bu tür evleri satın almanın, adeta bir tabut satın almaktan hiçbir farkı yoktur. Sanırım millet olarak kumar oynamayı seviyor; canımızı hiçe saydığımız için de en çok Rus ruleti oynuyoruz galiba...
İzmir'de yıkılan binaların birinin ise, cehaletin ve sorumsuzluğun en acı örneklerinden biri sebebiyle yıkıldığı anlaşıldı. Söylenenlere göre, koca bir apartmanın en alt katındaki markette binanın taşıyıcı kolonlarındaki demirlerin kesilmesi sebebiyle geldi felaket. Binada yaşayıp çöküntüye maruz kalanların böyle bir durumdan haberleri bile yoktu belki de.
Bu ne vurdumduymazlık ve cehalettir Allah'ım!
Bunu yapanlar, işledikleri sorumsuz davranış sebebiyle yitip giden canların hesabını nasıl verecekler acaba? Bu fiilin cinayetten farkı var mıdır? İnanın "yazıklar olsun" demekten başka birşey gelmiyor içimden...
Son olarak belirtmek istediğim şey ise, yetkili makamlarca çürük raporu verilmiş binaların kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılmayıp, karar sonrasında da iskana müsade edilmesindeki hatadır. Bu konuda devletin yetkili organlarının devreye girip, çürük ya da risk raporu verilmiş binaların kullanımını yasaklamaları gerekmez mi? Her bir vatandaşının can güvenliğini sağlamakla yükümlü olan devletin, göz göre göre cinayete müsade etmemesi gerekir. Bu konuda inisiyatif kesinlikle devlette olmalıdır. Nasıl ki intihara kalkışan bir kişiye "Karar senin, ne halin varsa gör" deniliyorsa, çürük raporlu binalarda oturmaya devam edenlere de "Bana ne, sorumluluk size ait" denilemez. Özkanlar,Manavkuyu,Osmangazi ve Adalet mahallelerinde onlarca bina az hazar,orta hazar ve ağır hasarlı ne yazıkkı vatandaşlar az hasarlı evlerde oturmaya devam ediyorlar....
Son söz;
Depremleri önlememiz mümkün olmasa da, iyi yasalar yaparak, ahlaksızlığı, cehaleti ve vurdumduymazlığı ortadan kaldırarak deprem nedeniyle ölümleri azaltabiliriz...
YORUMLAR