Gerek Cumhurbaşkanı olarak, gerekse Ak Parti genel Başkanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız zaman zaman yurt içi gezilere çıkıp partilileriyle ve de yurttaşlarla bir araya geliyor. Bazen Cumhurbaşkanı olarak açıklamalar yapıyor. Bazen de partisinin genel başkanı olarak illerde yapılan danışma kurulu toplantılarına katılıyor. Tabi buralarda bir taraftan ülke gündemiyle ilgili düşüncelerini paylaşırken diğer taraftan da bu vesileyle muhalefet liderlerine, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na eleştiriler getiriyor.
Bu anlattıklarım gayet normal şeylerdir. Siyasetin içinde olan ve de olması gereken şeylerdir. Elbette ki icra makamının başı olan cumhurbaşkanı halkın huzuruna çıkıp kendini ve icraatlarını anlatacak, milleti bilgilendirecektir. Burada normal olmayan, bu işin kırıp dökerek, hakaretler yaparak ya da yaptırarak gerçekleşmesidir.
Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanımızın partisi Türkiye’de en fazla oyu alan partidir. Yine Sayın Cumhurbaşkanımız da halkın yarısından fazlasının teveccühünü kazanarak seçilmiştir. Ancak, en fazla eleştirdiği ana muhalefet partisi lideri de, ittifak ortağı olan İyi Parti lideri de milyonlarca oy alarak mecliste temsil ediliyorlar.
Yani onların da arkalarında belli sayıda bir millet desteği var. Bir başka ifadeyle kendileri iktidarın alternatifidirler.
Bana göre muhalefet partilerine yapılacak hakaretler arkalarındaki milyonlarca halk desteğine de yapılmış sayılır ki, bunu doğru bulmam. Eleştiri tamam ama hakaret doğru olmaz. İnsanları gerer ve de böler. Bizi yönetenlerin asıl görevi ülkemizi vatanı ve milletiyle birlik ve bütünlük içinde tutabilmek olmalıdır. Zaten milletvekili yeminleri de bu mealde değil mi?
Yukarıdaki peşrevi yapmamın asıl nedeni geçen hafta Trabzon’da yaşanan fevkalade üzücü hadisedir. Bir çocuk miting alanında sahneye çıkıp Cumhurbaşkanımızın sözünü kesiyor ve Ana Muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaretler ediyor. Sahnede hazır bulunan devlet büyüklerimiz de olayı tebessümle izliyorlar. Hatta hakaretlerini daha net dile getirebilmesi için kendisine mikrofon bile uzatılıyor.
Bu olayın kabul edilebilecek bir tarafı yoktur.
O çocuk oraya nasıl çıkmıştır? Sayın Cumhurbaşkanı İzmir'e geldiğinde Kovit için test yaptırmayan hiç kimse tören alanına alınmamıştı. Ben bir gazeteci olarak beş kez aşı olmama rağmen alınmadım. Partililere bile test şartı getirilirken o çocuğun oraya kadar çıkmasını kimler ve nasıl sağladı?
Bir çocuğa boyundan büyük laflar ettirerek nasıl bir fayda umuldu? Bu fikir kime aitti? Küçücük bir çocuğu nefret söylemleri için kullanmak yöneticilerimize yakıştı mı? Yani atılan bu taş ürkütülen kuşa değdi mi?..
Çocuğun babası hapisteymiş. Yani bu lafları ev ortamında babadan duymuş olması mümkün değil. Öyleyse kimden duydu? O çocuk bundan sonra normali yaşayabilecek mi? Kendisine çevresi ve arkadaşları tarafından nasıl yaklaşılacak, o çevresine nasıl davranacak?
Bu olaydan annesinin ne zaman haberi oldu?
Bence ilgililer ve de yetkililer bu çocukta oluşacak ve belki de ömür boyu sürecek olan travmayı tedavi için kolları sıvasınlar. Anne ve çocuğun bir başka kente taşınıp yeni bir hayata başlamaları ve ihtiyaçlarının karşılanması temin edilmeli. Bir daha da çocukların böyle işlere bulaşmaması için gereken yapılmalıdır.
İki lider arasındaki fark kapak görselinde olduğu gibi rahmetli Cumhurbaşkanımız sayın Süleyman Demirel ile sayın Erdoğan farkı.
Herkese iyi hafta sonları..
YORUMLAR