İnsanın doğada ortaya çıkışına kadar, karşılıklı uyum ve bağlantı ile süreçlerin ve
fenomenlerin karşılıklı koşullanması hüküm sürer. Kendi gelişiminin yasalarını
takip eder, kurucu bileşenleri arasındaki etkileşimleri düzenler, yani ekolojik bir
uyum vardır. Ancak insanın ortaya çıkışıyla, daha doğrusu top yapmayı ve
kullanmayı öğrendiği andan itibaren, elleri ve beyni aracılığıyla hızlı gelişimi
içinde, varoluş amaçları için çevreyi dönüştürür. Daha zengin ve daha huzurlu
bir yaşam arayışı ve arzusu içinde insan, ekolojik dengeyi bozarak kendi yaşam
çevresini yok etmeye başlar. Antropojenik kirlilik olarak adlandırdığımız,
doğadaki ve doğal süreçlerdeki insan dönüştürücü etkinliğinin bir sonucu olarak
bu büyük müdahaledir. Bugün, küresel toplumda insan faaliyetleri ve düşük
çevre bilinci sayesinde, artık ekolojik uyumdan değil, yalnızca küresel çevre
kirliliğinin doğadaki ölümcül sonuçlarından ve ekosistemlerde geri dönüşü
olmayan bazı değişikliklerden bahsedebiliriz. Yukarıdaki gerçeklerden açıkça
görülebileceği gibi, bugün insanlık küresel bir ekolojik kriz tehlikesiyle karşı
karşıyadır, ancak ekosistem bozulması tehdidini tam olarak anlamış
görünmüyor. Dahası, modern insan, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin başarıları
sayesinde doğayı aşabileceğine ve yapamadığını üretebileceğine ikna olmuştur.
Örneğin, yeni iletişim araçları, deterjanlar, böcek ilaçları, kimya endüstrisi ve
diğerleri bunlardır. İnsanlar, doğaya verdikleri zararı azaltmak için, yapay olarak
oluşturdukları yer şekillerinde doğayı taklit etmeye çalışmaktadırlar. Dahası
insanın doğa üzerindeki gücü, dünya ölçeğinde kıyaslama yapılırsa okyanusları,
denizleri, büyük dağ kütlelerini ve yerin içyapısındaki süreçleri henüz
değiştirebilecek güce ulaşmamıştır.
YORUMLAR